31 Ekim 2010 Pazar

DEFNE AĞACI


Defne (laurus nobilis) : Defnegillerden yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan ağaçtır. Boyu 2 metre kadardır. Akdeniz kıyılarında yetişir. Meyveleri yuvarlaktır. Rengi siyahımtıraktır. Yapraklarından yeşil renkli bir yağ çıkarılır.
Faydası : Terletir, ateşi düşürür, vücuda rahatlık verir. İdrar ve adet söktürür. İştah açar, Hazmı kolaylaştırır. Sinir ağrılarını (nevralji) dindirir. Yağı bazı merhemlerle karıştırılır. Baharat olarak da kullanılır. Hamileler kullanmamalıdırlar.
Kaynak: http://www.sagliksifa.com/

Bugün bahçede 3 ayrı yere defne tohumu diktim, hani şu küresel ısınma karşıtı hareketleden biri var ya, bulduğun her tohumu toprak altına ekmeni salık veren,  kendi bahçemizde uyguladım bunu.


Hatay-Antakya'da defne meyvesinden sabun yapılıyor. Sonradan araştırdığımda gördüm ki defne besin olarak da çok faydalı, hatta yaprağı baharat olarak kullanılıyor.  Kokusu eşsiz. Doğal dengenin korunması için  bulduğunuz herhangi bir tohumu toprak anaya teslim etmek en akıllıcası.

İyi Huylu Kızım

Kümeste yeni olduğu için henüz utangaç olan yeni kızımın henüz fotografını çekemedim, fakat bu fotograftakinin daha kızıl bir tonu. Yeni gelen Çin  tavuğuysa 3 aylık horozumun gözünü oymakla meşgul, çok üzgünüm bugün, tek istediğim diğer tavuklara uyumlarının daha kansız olması. Umarım beni artık daha fazla üzmezler. Horozumun yaralı gözünü gördükten sonra dün gece uyuyamadım. Sabah 5'te kümesi açtım fakat kavgaya ölesiye öldüresiye devam ediyorlardı. 3 aylık hint horozu ve Çin tavuğum bitmek bilmeyen kavgalarıyla beni çok üzdüklerinin farkında değiller. Onlar birbirlerini her ısırdığında benim canımdan can gidiyor, mecburen ayrı yerlerde tutuyorum ama bu da birbirlerine alışmalarını geciktiriyor.  Horoz dövüşçüleri bir canın diğerine böyle işkence etmesini nasıl izliyorlar anlam veremiyorum.
Neyseki bu akıllı kızımız kavgalara hiç karışmıyor, çok asil ve mağrur. Biraz olsun içimi rahatlatıyor.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Kavga dövüş hır gür:)


Kümese yeni gelen tavuk, eskilerin kaşını gözünü patlattı, 3 aylık horozumun gözü Rocky filmindeki boksörlerin gözleri gibi kanlı ve şiş. Okuyanınız varsa daha önce bu tavuğun tıpa tıp aynı görünümlüsü yine kümese çok zor alışmıştı, acaba bu uyumsuz bir cins midir nedir. Diğer tavuklar bu tavuğa saldırınca, o da boş durmadı kafa göz patlattı tam anlamıyla. Hemen kümes dışında bir yere almak zorunda kaldım, yoksa birbirlerini öldüreceklerdi, birazdan kümese koyacağım, umarım her şey yolunda gidecek.

1971 Basımlı Manyak bir Kitap:)

İNSANI ÇEHREDEN TANIMA SANATI
Kitabına göre  insanlar yüz ve vücut şekillerine göre, ahmak, salak, hafif akıllı,zeki, iyi kalpli olarak ayrılabiliyor. Mesela büyük ve enli bir alna 'hastalıklı ve fesat' demiş, ellerini fazlaca sallayanlara ise 'ahmak'. Okurken hem güldüm, hem de anlamsız geldi doğrusu.  Kitabı evi temizlerken bulduk, annemin aldığı 1971 basımlı kitabı. Önsözüne göre, o dönemin fransız psikolog ve psikiyatrları hazırlamış, Nuri Tezcan derlemiş. Birkaç sayfasını fotoğrafladım, size uyup da hakaret içeren yorumlara aldırmayınız:)))))))




Burda, ellerini fazla sallayanlar salak oluyor:)))

Karna göre yorumlara bakarsak pek çok insan ahmak ve kötü huylu:)
Burda da boynun uzun olsa bir dert, kısa olsa daha da dert:)

Bal renkli saçlar: Manasız insanlarda bulunurmuş!!!!!!:))))
*****İnsanları tanımak için çehreden tanıma kitabına bakmaya gerek olmaz inşallah:))

28 Ekim 2010 Perşembe

Büyüleyici Ayva

Ayva doğası gereği reçel yapılsa bile şeklini koruyor. Diğer reçeller gibi akşamdan şekerle bekletip, sabahında pişiriliyor. Tatlı yerini tutabilir.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Haber Saati

Neden derdim, neden haberleri dinleyince ağlıyor ananem? Küçükken bu soruya yanıt bulamazdım, neden Endonezyadaki depremde ölenler için hüngür hüngür ağlıyordu? Şimdi biliyorum, onun ağladığı insanların ölebildiği gerçeğiydi, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi çevresindeki insanları, yakınlarını kaybedebilirdi. Her şey bir gün bu dünyadan elini ayağını çekip ayrılmak üzere yaratılmıştı. Bu düşünce onu deli ediyordu, şimdi anlıyorum neden ağladığını.

26 Ekim 2010 Salı

YENİ GÖZDEM: SOĞAN ÇORBASI

SOĞAN ÇORBASI(4 kişilik)
4 su bardağı su
2 iri soğan
1 iri domates
1 küçük patates
2 çorba kaşığı un
2 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 çay kaşığı tereyağ
tuz,karabiber

Tenceredeki 4 su bardağı suyun içine soğan,patates ve domatesi doğrayarak koydum. O sırada sen tut diziye dal, neyseki altını kısmışım 1 saat güzelce haşlandı. Ama kıvamı çok iyi duruma gelmişti. Tuz karabiber ekledim. Küçük el robotuyla bu karışımı çektim. Başka bir tavaya yağı ekledim, yağa unu ekleyip kavurdum, iyice kavrulan una çorbayı ekleyip karıştırarak kaynattım. Eğer karışım katı olursa kaynamış suyla seyreltebilirsiniz.
Afiyetler ola efem.

24 Ekim 2010 Pazar

BÖREK, MANTI, KÖFTE, PASTA

  Bloguma eklemeyi düşündüğüm börek, mantı, köfte ve pasta fotograflarnı ekleyemiyorum. Çünkü bütün bunları yapacak zamanım var, fakat piştikten ve masayı hazırladıktan sonra diğer odaya gidip fotoğraf makinasını alacak sabrım yok, oburum ben obur. Masa hazırdı,  muhteşem bir masaydı, çorba ,salata, köfte börekler, çörekler, mantı...Yine fotoğrafları çekemeden hepsi tükendi...:)Sabırsızsın sabırsız, obursun işte.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Dinle


Babaannemi çok küçük yaşlarımdan beri çok az görüyordum, açıkçası nasıl biri olduğunu bile hatırlamıyordum. Çünkü biraz uzakta yaşıyor, senede belki bir kez görüyorumdur, o da birkaç saatliğine.  Kolundan ameliyat olması nedeniyle  1-2 haftalığına bizim evde kalıyor. Şimdi onu yeni yeni tanıyorum, merakla inceliyorum her hareketini. Öğrendiğim en belirgin özelliği her duygu ve düşüncesini en az 10 cümleyle anlatıyor olması:)

Yemekler, börekler, pastalar yapıyorum ona, bu çok konuşan tatlı küçük lokuma. Yaşadığı her detayı anlatıyor bana, bilmemi istiyor sanki. Bıkmadan dinliyorum onu, ne de olsa yılların boşluğu var aramızda, konuşup, dinleyip  doldurmamız gereken.

21 Ekim 2010 Perşembe

Kuaför Sadakatsizi

     Çok sevdiğim bir arkadaşımın ismi olması itibari ile olsa gerek 'Handan' ismi bana güven verir. Bugün ismi 'Handanca' olan bir kuaför görüp içeri dalmamın nedeni de bu sanırım. Yeni kuaförümün konforlu koltuğuna sırtımı dayar dayamaz sıcak sohbetimiz başlıyor. Hatta tanıdıklar kişiler tanıdık sokaklardan bahsediyoruz,  derken saç rengimdeki kararsızlığımı ona açıyorum. O ise 'sen siyah veya kızıl kadını değilsin, kumral olmasın, kumral senin doğal rengin sanki' diyerek kafamı iyice karıştırıyor:)

     Bugüne kadar her girdiği kuaföre 'Artık benim kuaförüm sensin' diyen, ve defalarca kuaför değiştiren ben, Handan'a 'Yaşasın, sen kesinlikle benim yeni kuaförümsün, yakında görüşürüz' diyerek ayrıldım ordan. Aslında her dediğimde gerçekten inanarak söylüyorum bunu, fakat işte başka bir kuaförle aldatıyorum kuaförümü. Hayır acı da çekmiyor değilim bu aldatma için. Karısını defalarca sevgilisiyle aldatıp ,sevgilisini de başka bir kadınla aldatan kocalar gibi hissediyorum. Ama yok yok, ben kuaförümü buldum, Handan artık benim yeni kuaförüm. Evet evet kesinlikle öyle...
:)

Güzel

Bu fotografı tesadüfen gördüm bi sitede, saç kesimi çok hoşuma gitti. Saç rengi de güzel. Böyle olabilir belki saçım.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Kararsız.


Saçlarını 'kesinlikle' siyaha boyamaya karar veren, sabah olunca 'kesinlikle' kızıla boyamayı düşünen birileri daha varsa bu dünyada, tanışsak ne güzel olurdu:)

18 Ekim 2010 Pazartesi

KABAK ÇEKİRDEĞİ ve ÇETİN CEVİZ

Bugün Çetin kümeste, diğerleri dışarda olsun istemedim. Tüm hırçınlığına ve kaçma girişimlerine rağmen onu salıverdim bahçeye. Şu ana kadar ilk geldiği günlerden daha fazla yem ve ot yedi. Üstelik  bahçenin kuytu köşesinden çıkıp arzı endam ettiler kendileri, azıcık yanıma sokulup kabak çekirdeğimi benimle paylaşma lütfunu gösterdiler. Uyum süreci başladı yani.

Üstteki Çetin, benden sürekli kaçtığı için fotoğrafını çekmek zor. İlk defa bu kadar korkak bir tavuk görüyorum. Sanırım kümeste eski olanlar onu epey korkutmuş.

Çetin'in yanındaki Kiraz, aslında o da kümeste yeni. Çetinden sadece 1 hafta önce gelmesine rağmen, Çetin'e yapmadığını bırakmıyor, Çetin'in her yediğini kendi alıyor ve kovalıyor onu. Burda yanında durduğuna bakmayın ,birazdan Çetin'i gagalayacak.



Çetin gün boyunca bahçede kendini kamufle etti. Sadece kabak çekirdeği attığım zaman yanıma biraz yaklaştı. Bu bile bana alışması konusunda büyük bir ilerleme. Diğer tavuklara için küçük, Çetin için büyük bir adım.

17 Ekim 2010 Pazar

Neden?

Dün, kaçtığı için içten içe kızdığım Çetin'ime şimdi çok üzülüyorum. Bugün onu tüm gün kümeste tuttum. Gerçekten çok büyük uyum sorunu yaşıyor. O kadar korkuyor ki, yemi bile çok az yiyor. Kümeste bütün tavuklar, hatta kendinden küçükler bile Çetin'i bir kez gagalamadan rahat edemiyor. Neden ona bu kadar yükleniyorlar anlamadım, Çetin kendini itip kakanlara dönüp bi karşılık vereyim demiyor. Çok suskun, çekingen. Üzülme Çetin ,yakında çok güçlü bir tavuk olacaksın, sana söz veriyorum.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Kaçan Kovalanır.

Öldürdün beni ömrümü yedin Çetin. Çetin yeni katıldı kümese, yalnız uyum sorunu yaşıyor. Erkek adı olduğuna bakmayın, kendisi bir tavuk. Gün boyunca bütün tavuklardan ve benden ölesiye kaçtı. Uyku vakti geldiğindeyse kümese girmeyip deliler gibi bağırmaya başladı. Kümese yönlendirdiğimde ise daha da hırçınlaşıp bir ağacın başına çıktı, ve ordan da hooopp yan bahçeye atlayıp kaçtı. Yeniden bahçeye getirene kadar kan ter içinde kaldım, teyzemin yardımıyla uzaklaşmasına engel oldum, tavuğu biraz daha hızlı kovalasam başka bahçelere kaçıp tamamen gözden kaybolacaktı. Neyse ki zar zor kümese girip uykuya daldı.
Çetin'in bu kaçma işini alışkanlık haline getirmemesi için önlemler almam gerekiyor. Alışana kadar bir kaç gün kümesten bahçeye çıkarmasam mı diyorum ama içim elvermiyor kümese kapatmaya. Çok da güzel bir tavuk, tıpkı şu fotograftakine benziyor, muhteşem renkleri var. Çetin'i kümese alıştırıp sonra da ismini değiştirmeliyim:)

13 Ekim 2010 Çarşamba

Yere bakan yürek yakan Zeynep

  Yaşlı dediler, yapamaz dediler, yumurtlamaz artık bu tavuk dediler. Bense Zeynebimden ümidimi kesmedim. Hatta fotografını çekip deneyimli tavuk yetiştiricilerine yolladım, onlar da uzun süre verimli yumurtlayabilecek kadar genç dediler. Zeynebim (kendisi bir hint kırmasıdır) dün ve bugün birer adet olmak üzere, üst üste iki gün yumurta verdi. Bundan sonra belki  böyle üst üste yumurta vermez ama Zeynep'in çok da yaşlı olmadığını yumurta veriminden anlamış bulunmaktayım.
  Zeyneple dostluğumuz acı ve fakat o kadar da tatlı bir hikayeye dayanır. Kumaş satan Hatice abla kesmek için almıştı Zeynep'i bir tavuk yetiştiricisinden. Fakat sonra kıyamamıştı kesmeye, çünkü satıcı ona tavuğun hala yumurtladığını söylemişti. O da beni çağırmıştı kanatlı merakımı duyduğu için. O gün Zeynebin renklerine hayran kalmıştım. Nedense bende kırmızı tavukların verimli olduklarına dair bir yargı var, kırmızı olması da etkili oldu onu sahiplenmemde. Zeynep oldukça iştahlı ve mutlu bir tavuk. Bana alışması diğer tavukların aksine sadece 2 gün sürdü, diğer tavuklara karşı baskın fakat hiçbir zaman şiddete varmayan bir tavrı var. Nice verimli ve güzel günlere Zeynebim.

12 Ekim 2010 Salı

Tavuk notları 1

Bugün tavuklar hakkında öğrendiklerimi buraya not düşme gereği duydum. Bir deftere yazarsam kaybedebilirim, ama burda kaybolmaz:)
En iyi kuluçkaya yatan tavuk cinsleri hangileridir?
Hint,
Brahma
Chochin
İspenç
Habeş

En iyi yumurta veren tavuk cinsleri nelerdir?
Plymouth
Legorin
Brahma
Denizli

Yumurtanın rengini belirleyen nedir?
Tavukların ırkı yumurtalarının rengini belirliyor. Örneğin Legorinlerin yumurta kabukları beyaz olur.

Tavuğun kuluçkaya yatması nasıl hızlandırılabilir?
Yemine acı biber katarak, çiğ ekmek hamuru vererek veya yemlerini bira mayası katılmış su ile bekletip vererek.

Kümese yeni konulması planlanan tavuğun diğer tavuklara uyumu nasıl sağlanabilir?
Yeni gelen tavuk kümese hiç sokulmadan akşama kadar bekletilmeli, akşam uyuma vaktinde aralarına katılırsa, beraber uyudukları için sabah uyum sorunu ortadan kalkmış olacaktır.

NOTLAR:
*Yeşil yumurtlayan türe Araucanas deniyor. Yumurta sayıları yılda 170. Güney amerika ırkı.
*Yumurtaları dolapta bekletmeden önce yıkamamak gerekir. Kirliyse, kullanmadan hemen önce yıkanmalı çünkü yıkanan yumurta daha çabuk bayatlar.


11 Ekim 2010 Pazartesi

Kanatlılarım

Kırmızı tavuğun adı Zeynep, yumurtlasın diye aldım ama komşular yumurtlamak için çok yaşlı dediler. Yem veya ot yemediği bir ana henüz rastlamadım.


Zeynep, kümesin kraliçesi , gelir gelmez yavru tavuklara postayı koydu.

Bunlar da yavru tavuklar. İyi beslenip toparlanmaları için çok çabalıyorum. Beni gördükleri zaman koşa koşa yanıma gelecek kadar alıştılar bana.

10 Ekim 2010 Pazar

Sabit

Bazen davranışlarımın nedenini irdelemediğimin farkına varıyorum. Örneğin nerdeyse on senedir çok güzel tablolar satan bir dükkanı sık sık ziyeret edip  bir tek tablo almadan çıktığımı fark ettim. Bir gün olsun kendime sormamışım, almak istiyorsam neden almadan çıkıyorum on senedir? Resme olan büyük ilgime ve sevgime rağmen...

Bunu düşünürken bir tabloya ilişiyor gözlerim, cevabı o tablodaki kadının yüzünde görüyorum. Her sabah aynı burnu , aynı gözleri, aynı duvarda asılı görmek istemeyişimden, senelerce yüzünün her kıvrımını ezberlemek beni yoracağından.  Evet cevap bu. Hızla geçen zamanı o kadının yüzünde veya hiçbir manzarada görmeye hazır değilim.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Parça

Yaşlı ve hasta babaannesine kurabiye götüren kırmızı başlıklı kızdan rol çaldım bugünlerde. Ellerimde kurabiyelerle karşısındayım. Yüzüne bakıyorum 'ben', saçlarına dokunuyorum benim saçlarım, elleri benim ellerim. Sanki onun tekrar yaratılmış olan bedeninde yaşayan bir ruhum, onun parçasıyım işte...

Mavi

O kadar çok istiyorum ki orada olmayı, korkuyorum gözlerimi kapamaktan, sanki gözlerimi açsam bir martı sesi duyacağım, elimi kaldırsam çarpacak geminin yelkenine. O kadar çok istiyorum ki, korkuyorum gerçek olmasından.

8 Ekim 2010 Cuma

Bugün tavukların için ne yaptın?

  Bugün, 3 gün önce tavuk sahibi olmuş bir tavuk görgüsüzü ne yaparsa onları yaptım. Geceden yağmur başlayınca tavucuklarım için endişelendim, üşüyüp hastalanmalarından korktum.
  Sabah erken saatlerde uyandığımda bir de göreyim, tavuklar yağmurun altında geziniyorlar. Normalde tavukların yağmur başladığında kümese sığındıklarını duymuştum. Fakat benimkiler yağmur altında romantik yürüyüşler yapmayı tercih etmişlerdi. Tavukları kümese doğru kovaladım fakat nafile, başka yönlere kaçıştılar, olan bana oldu tabi her yanım sırılsıklam oldu. Akşama kadar yağmur altında kaldılar.
  Bu sabah ilk defa kümesi dezenfekte ettim. Kümesi baştan aşağı süpürüp , sönmemiş kireç denilen dezenfektan maddeyi serptim. Sularına da  bir tatlı kaşığı elma sirkesi kattım. Elma sirkesi tavukların hastalanmasını önlüyormuş.
  Yavrucuklarım biraz önce yağmurlu ve yorucu bir günün ardından kümeslerine çekildiler. Birbirlerini ite ite bir yumak gibi birbirlerine sarılarak uyumaya koyuldular.
*Not:Bugün, geç de olsa tavukların kanatlarının su geçirmediğini öğrendim:))

7 Ekim 2010 Perşembe

Küçücük minicik çiftlikçik, içi dolu tavukçuk.

  Geçen hafta çok güzel bir rüya gördüm, güneşli bir bahçem vardı ve içinde 5 tavuk. Rüyamdan 4 gün sonra anneme tavuk yetiştirmek istediğimi söylediğimde,  'Tavuk yetiştirmek çok temizlik yapmayı gerektirir, ben uğraşamam bu işle' dedi, tavukların herşeyiyle ilgileneceğimi söylesem de  kolay olmadı ikna etmem tabii ki, bakmak zormuş, çok emek istermiş, kümes sık temizlenmeliymiş, falan filan. Babama 'Baba hadi kalk civciv almaya gidiyoruz.' dedim, o ise annemden çok farklı bir tepki verdi, 'Tamam nerden alacağız?' dedi.
  Büyük bir hevesle pazara koştuk, umduğumuz gibi civciv değil 2 aylık tavuk yavruları bulduk, bu beni daha çok sevindirdi, çünkü bu ,yumurtlama dönemi için daha az beklemem anlamına geliyordu. İnanılması güç ama koskoca tavuk pazarında sadece 5 tane tavuk kalmıştı, tıpkı rüyamdaki gibi, bir de horoz istedim satıcıdan, köşeye sinmiş küçük bir horoz yavrusu verdi bana, hasta gibiydi, itiraz etmedim, hepsini bir kutuya koyup heyecanla evin yolunu tuttuk. 3 gündür bahçeyi metal tellerle kuşatmakla ve kümes inşaa etmekle meşgulüz. Çok yorucu ama keyifli bir uğraş tavuk yetiştiriciliği. Küçük çiftliğim de oldukça özenli ve şirin.
  Tavukların sabah 5'te uyandıklarını bilmemden olsa gerek sabah 5'te gözlerim fal taşı gibi açık uyanıyorum, tavuklarım uyanmışsa kümeste sıkılmasınlar diye gidip kümesten salıveriyorum onları:) Sonra uyuyamıyorum da, habire çiftliği temizleyip düzene sokuyorum, akşama kadar sürüyor bu. Tavuklarım birkaç günde bana alışmış görünüyorlar, bahçeye girdiğimde yavaş yavaş yanıma yaklaşıp beni izlediklerini görüyorum. Hasta horoz iyileşti ve şu an aralarında en hareketlisi o gibi görünüyor.
  Küçük küçücük çiftliğimin her detayı tamamlandıktan sonra fotolarını paylaşacağım.
Sevgiyle.
 
 

6 Ekim 2010 Çarşamba

YORGUN

Uzun zamandır istemediğim şeyleri yapmak 'zorundayım', kendimi kurtarmak için yırtınmak 'zorundayım'. Son birkaç günse çok istediğim şeyleri yaptım, yoruldum, ellerim kanadı, başımı bir ağaca çarptım alnım şişti, yemek yemeyi unuttum, güçsüz düştüm, ama o kadar huzurlu o kadar mutluyum ki...

Ailemle bahçemizi minyatür bir çiftliğe dönüştürdük, hatta metal çitleri bile var. Daha sonra fotograflarını da paylaşacağım. Uzun zamandır yorulan zihnim yerine, şimdi bedenim çok yorgun, belki biraz daha ayakta kalsa bayılacak kadar. Özlemişim çok istediğim bir şey için yorulmayı, çok istemeyi ve istediğimi yapmayı.

3 Ekim 2010 Pazar

GİTMEK Mİ KALMAK MI

'Kalmak' ne soğuk kelime, 'durmak' korkunç benim için. Hele ki belirsizlik içinde beklemek...Gitmezsen hiç bilmediğine, değişmezsen ne kalır anlamı yaşamanın..